Boğuluyorum sisli duvarların arasında güneşin en çok kavurduğu bu öğlen saatlerinde. Yüz felcine uğratabilecek diş ağrısı ile gerçeğe kavuşamayan dileklerin dipsiz çığlığında ruhum kaskatı kesilmiş. Başım 100 santigrat derecede harlanmış fikirleri ile ayak damarlarımı kanımda haşlıyor. Adım yok sayılanların diyarında mülteci krizinin çözülemeyen tarihi sorununu yaşıyor. Kimliği ve cinsiyeti belirsiz hayaller; yüce makam koltuklarındaki ikircikli derilerin altında sıkışıp kalmış, can çekişiyor. Gerçeğe haber verildi muayene için; ama kaderin tedavisi ile olan meşguliyetlerini dile getirdiğinden gelemeyeceğini söyledi. Anlayacağınız gelmedi.
Küçük bir çocuk gibi ağlayıp sızlar mı 30'una yeni basmış koca umutlar? Yakışır mı şimdi ak düşmüş saçlardaki bu iniltiler?
Oysa gökyüzünün ne de güzel bir sesi ve ışık saçan nurlu bir yüzü var değil mi? Sanırsın beş vakit namazında, her ay cennetteki bir huri Kevser suyunun fiskiyesini üzerine tutup gusül aldırtmış. Aşağı in evlat şimdi tepeden bakınca her şey güllük gülistanlık. Adaletinle şöyle yokla bi istersen yeryüzü cennetindeki ruh ve kavramlar arasında kategorize edilen yapısal ilişkileri.
Yanlış anlamayın kimseler ile problemim yok, sadece şu şans denilen dikta biraz canımı sıktı.
Allah günah yazmasın, aramızda kalsın ama günde bilmem kaç kişinin tepesi ile vahşice sevişip hayatlarını avuçladığı söyleniliyor. Bazen merhamete geldiği de oluyormuş; karıncaları, fillerin sırtında taşıtıp bir zaman sonra kuşların kanatlarında da seyahate çıkarttığı söyleniliyor. Vallah hesabına gelmeyenin ağzına da at nalı takıp kaplumbağanın tabanındaki tozla üzerini örttüğü de söyleniliyor. Hatta ıskalanmış hayalleri, eline aldığı yazgı kalemi ile çoğu zaman şiir dizelerini taş oyuklarına yazdığı da oluyormuş.
Allah günah yazmasın vallah uydurmuyorum, işittim. Beyaz kumaşların üretimini artırmak için bu yıl ki ihaleyi de kendisi almış diyorlar. Paraya para demiyor zaten, herifin 3 öğün ana menüsü de aynı 'para' ve 'şan'
Şekerli- tuzlu-acılı yemeklere benzemez bu yemeklerin tadı. Yeşili, mavisi, akçesi, metali, kağıdı, altını velhasıl böyle devam eder ama herifin menüsündeki yemek çeşidi ikiyi geçmez. Konuklarına çok seçenekli menüyü hiç tereddütsüz sunduğu söylendi. Hiç inanmayın bu söylentilere gidip kendim gördüm. Oturdum saatlerce, hatta günlerce, aylarca. Herif oruçlu olduğumu mu sandı neydendir bilemedim bir yudum sabır sözü ile sadece umut kuruluğumu giderdi. Sonra çantasını da hazırlayıp uzunca bir seyahate çıkacağını söyledi. Ne diyim ona sen git ben evinde mi kalayım diyim. Aldım açlık ile cılızlaşan umutlarımı; ruhuma bir güzel kuşandırdım. Giydim mazinin satır aralığından ibret olarak diktirdiğim pabuçlarımı doğruca evimin yolunu tuttum. Yolda gelirken kendi kendime 'Allah günah yazmasın, bu herif pek pinti çıktı.' dedim. Umutlarım acından da bayılacak gibiydi. Sokakları deli gibi tahrik eden ve duyguları çıldırtan serçe sesi ile neyseki bir nebze de olsa umutlarımın açlığını bastırdı.
Eve geldim, sıcak bir çay demlemek için önce çaydanlığımı çeşmedeki su ile doldurup ocağımın üzerine koydum, sonra ocağımı hurma çekirdeği ile yaktım. Ardından o hurma çekirdeğini çaydanlığıma atıp kaynamasını bekledim. Eridi kahverenkli hurma çekirdeği. Sonra dolaptan mavi desenli beyaz fincanımı çıkartıp içerisini hurma çayı ile doldurdum. Kutsal toprakların kokusu ile içimde cılızlaşan umutlarımın yeniden büyümesi için.
YAZAN: EMİNE ALTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder