5 Mart 2016 Cumartesi

İHTİYARIN İNCİK BONCUK SEVDASI

İhtiyar kadın; siyah cam çerçeveli kedi gözlüklerini takmış yanındaki 36’lık kadın arkadaşı ile evinden 4 km uzaklıkta bulunan alış veriş merkezine gitti. İhtiyar kadın; sarkık, buruşuk ince boynu yerini bir bijuteri dükkanına döndüğünü fark etmemesinden gerek girdiği her bijutericide bir incik boncuğu alıp boynuna takıyordu. Kasaya ödeme yapmak için ilerleyen ihtiyar kadın, elini cüzdanına götürdü. Cüzdanından para çıkartmaya çalışırken, arkadan bir el onun cüzdanındaki fotoğrafı kaptı. İhtiyar arkasını dönmesi ile yüzünün buz kesilmesi bir oldu, nutku tutulmuştu. Bir müddet kendine gelemeyen ihtiyar, olduğu yerde diz çökerek ağlamaya başladı. Çevredeki tüm müşteriler ve kasiyer, ne olduğunu anlamadıklarından olaya kayıtsız kalmışlardı. İhtiyar kadın, kızını yıllar sonra gördüğünü kimselere söyleyemiyor, ona sarılamıyor ve oracıkta ağlamaya başlıyordu. Kız, annesine uzun uzun baktıktan sonra sarılmadan cüzdandaki çocuklarının fotoğrafını kapıp dükkandan koşar adımlar ile uzaklaşıyordu. Çevredekilerin ihtiyarı kolonya ve su ile ayıltmasının ardından ihtiyar, ayağa kalktı ve takıları boynundan çıkartıp masaya bıraktı. Kasiyere ve kendisi ile alışverişe gelen 36’lık arkadaşına hiçbir şey söylemeden bijuteri dükkanından çıktı. Gözaltı torbaları şişen ihtiyar, kızını tekrar görebilme umudu ile tüm AVM’nin içerisini kolaçan etti. Ancak kızı, onu orada bırakıp ayrılmıştı kimselerin bilmediği bir yere. İhtiyar, AVM’nin çıkış yolunu tutarken 36’lık arkadaşı ona seslenerek onu kolundan tuttu ve ona ne olduğunu sordu. İhtiyar, bir cafeteryada oturmak istediğini eli ile işaret ederek arkadaşı ile birlikte cafeteryaya geçti. Uzun bir soluklanmanın ardından ihtiyar, karşsısındaki 36 yaşındaki alımlı ve sosyetik giyimli Füsun adlı kadına, bijuterideki kadının, kızı olduğunu ve onun 3 yıl önce çocuklarını ve eşini terk ederek evden kaçtığını söyledi. 36’lık Füsun olayı biraz daha irdeleyince ihtiyar, derin bir ahh çekti ve çantasından çıkardığı desenli peçetesi ile gözyaşlarını kurulayarak 3 yıl öncesine gitti.
Başını önüne eğen ihtiyar kadının ince derisi ateşimsi bir kızıla bürünmüş, elmacık kemikleri odun gibi tutuşarak ihtiyarın gözlerinden sımsıcak yaşların akmasına neden oluyordu. İhtiyar sağ eli ile her iki gözündeki yaşları sildi ve 3 yıl önce yaşanılanlar bir anda gözünün önünde bir film gibi geçerek ihtiyarın bol tükürüklü ağzından sözcüklere döküldü.
36’lık Füsun tüm merakını ve ilgisini cafede oturduğu masada bırakmış sipariş ettiği çayı dahi içmeyi unutmuş, ihtiyarın tiz sesinden anlatılan olaya pür dikkat kesilerek dinliyordu.
İhtiyar kadının sözüne bundan tam 3 yıl önceydi kızımın evindeydim cümlesi ile başladı ve sözcükler ihtiyarın biranda boğazına ilmikler attı. İhtiyar kadın, nefes alıp vermede güçlükler yaşadı ve sözlerini sürdürmeye devam etti.

‘ Eşimi kızım henüz 14 yaşında iken bir trafik kazasında kaybetmiştim ve eşimi kaybetmenin ardından kızıma üvey baba kötülük yapmasın, zarar vermesin, namusuna sarkıntılık yapmasın diye hiç evlenmedim. Kızım üniversiteyi bitirdikten sonra damadım olan Baran ile evlenmek istediğini söylemişti ve beni onunla tanıştırmıştı. O an kızımı kaybetmenin ve yalnız kalma korkusu ile tepki göstermiştim ancak kızımın gözyaşlarına artık içim elvermiyor ve durumu kabullenmiştim. Kızım evlendikten sonra benim yalnız kalmamam için aynı evde birlikte yaşama teklifi etmişti eşi ile. Önce kabul etmedim ama çoğu geceler, yalnızlığın ve ölümün verdiği korku ile daha fazla baş edemeyeceğimi anladım ve kabul ettim. Kızımın evine yerleştikten sonra her iki torunuma ben gündüzleri bakıyordum, onlar ile oyun oynuyor, filmler izliyor ve parka birlikte gidiyorduk. Bir gün torunlarım ve kızım evde yok iken ben ve damadım salonda oturmuş televizyon izliyorduk. Kızımın eşi, yani damadım, kızım evde yok iken bir gün bana benden hoşlandığını ve hoşlantı duygusunun başlamasının ardından kızıma karşı artık ilgisinin kalmadığını söyledi. O an ben ne yapacağımı bilemedim, afallamıştım. Tüm ev eşyaları, duvarlar ile beraber tam göğsümün ortasına çökmüş, dilim kilitlenmişti. Kızımın eşi, sevdiği yani benim kanımdan olmasa da oğlum gibi gördüğüm biri bana bunları söylüyordu. Ne diyeceğimi bilemiyordum, kalkmak, dövmek hatta kendimi parçalamak istiyordum ama bir ceset gibi hareketsizdim, olduğum yerde öylece kalakalmıştım. Geldi yanıma oturdu ve ellerimi tuttu, o an neye uğradığımı bilmiyor, şoku üzerimde atamadan kendimi dakikalar sonra damadımın koynunda gördüm. Yıkılmıştım, paramparçaydım, dışarıdan biri değil; ben öz be özannesi onun kocası ile birlikte olmuş ve kızına, torunlarına ihanet etmişti. Bir gün kızım gece nöbetinden hastaneden eve erken gelinceye kadar defalarca tekrar etti bu olay. Kızım beni ve damadımı o hali ile görünce çılgına dönmüş bir şekilde bağırıp çağırarak duvarları tekmelemeye, üzerimizdeki bataniye ve giysileri parçalarcasına tüm apartmanı ayağa kaldırmıştı. Komşular zili çalıyor, ancak bizden hiç kimse kapıya koşup cevap veremiyordu.Çocuklar, kızımın bağırış sesi ile uyanmış, zırıl zırıl ağlıyordu. Kızım o gün evi terk etti, bir daha da hiç eve uğramadı ve o günden sonra ilk kez bugün kızımı bir bijutericide gördüm. Damadım da, daha sonra çocukları alıp kayıplara karıştı. Ben ortada öylece yalnız kaldım ve aylarca terapi gördüm. Ayakta durmaya çalıştım, kendim ile baş başa kalınca adımı anmaktan nefret ediyor ve kendimi öldürmek istiyordum. Ancak hiçbirini yapmayı başaramadım. O gün bugün incik ve boncuklara ilgim arttı. Kızım küçük iken ayakkabılarından tokalarına kadar her şeyinin boncuklu olmasını isterdi, takılara inanılmaz düşkündü. Ve ben, kızıma karşı işlediğim bu ağır ve iğrenç duygunun altında her gün milim milim eriyor ve günahlarımın arasında taktığım incik ve boncuklar ile kaybolmak istiyordum. Bu boynumda ve bileklerimde gördüğün aslında hepsi, ihanetin birer simgesi.’’ Diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Derin bir sessizlikle kaplanan masayı sadece ihtiyarın hıçkırık sesleri bölüyordu. İhtiyarın hikayesi 36’lık Füsun’nun dilini taşlaştırmış, kirpiklerine sürdüğü rimeli de ağlamaktan yüzünü ve gözünü bir ayakkabı boyacısının eli gibi simsiyah yapmıştı. İhtiyar ise, anlattığı hikayenin ardından Füsun’un yüzündeki siyah boyaya uzun uzun bakarak nefes alıp vermeye çalışıyordu.
YAZAN: EMİNE ALTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder