İhtiyar kadın; siyah cam çerçeveli kedi gözlüklerini takmış
yanındaki 36’lık kadın arkadaşı ile evinden 4 km uzaklıkta bulunan alış
veriş merkezine gitti. İhtiyar kadın; sarkık, buruşuk ince boynu yerini bir bijuteri
dükkanına döndüğünü fark etmemesinden gerek girdiği her bijutericide bir incik
boncuğu alıp boynuna takıyordu. Kasaya ödeme yapmak için ilerleyen ihtiyar kadın,
elini cüzdanına götürdü. Cüzdanından para çıkartmaya çalışırken, arkadan bir el
onun cüzdanındaki fotoğrafı kaptı. İhtiyar arkasını dönmesi ile yüzünün buz
kesilmesi bir oldu, nutku tutulmuştu. Bir müddet kendine gelemeyen ihtiyar,
olduğu yerde diz çökerek ağlamaya başladı. Çevredeki tüm müşteriler ve kasiyer,
ne olduğunu anlamadıklarından olaya kayıtsız kalmışlardı. İhtiyar kadın, kızını
yıllar sonra gördüğünü kimselere söyleyemiyor, ona sarılamıyor ve oracıkta
ağlamaya başlıyordu. Kız, annesine uzun uzun baktıktan sonra sarılmadan
cüzdandaki çocuklarının fotoğrafını kapıp dükkandan koşar adımlar ile
uzaklaşıyordu. Çevredekilerin ihtiyarı kolonya ve su ile ayıltmasının ardından
ihtiyar, ayağa kalktı ve takıları boynundan çıkartıp masaya bıraktı. Kasiyere
ve kendisi ile alışverişe gelen 36’lık arkadaşına hiçbir şey söylemeden
bijuteri dükkanından çıktı. Gözaltı torbaları şişen ihtiyar, kızını tekrar
görebilme umudu ile tüm AVM’nin içerisini kolaçan etti. Ancak kızı, onu orada
bırakıp ayrılmıştı kimselerin bilmediği bir yere. İhtiyar, AVM’nin çıkış yolunu
tutarken 36’lık arkadaşı ona seslenerek onu kolundan tuttu ve ona ne olduğunu
sordu. İhtiyar, bir cafeteryada oturmak istediğini eli ile işaret ederek
arkadaşı ile birlikte cafeteryaya geçti. Uzun bir soluklanmanın ardından
ihtiyar, karşsısındaki 36 yaşındaki alımlı ve sosyetik giyimli Füsun adlı
kadına, bijuterideki kadının, kızı olduğunu ve onun 3 yıl önce çocuklarını ve
eşini terk ederek evden kaçtığını söyledi. 36’lık Füsun olayı biraz daha
irdeleyince ihtiyar, derin bir ahh çekti ve çantasından çıkardığı desenli
peçetesi ile gözyaşlarını kurulayarak 3 yıl öncesine gitti.
Başını önüne eğen ihtiyar kadının ince derisi ateşimsi bir kızıla
bürünmüş, elmacık kemikleri odun gibi tutuşarak ihtiyarın gözlerinden sımsıcak
yaşların akmasına neden oluyordu. İhtiyar sağ eli ile her iki gözündeki yaşları
sildi ve 3 yıl önce yaşanılanlar bir anda gözünün önünde bir film gibi geçerek
ihtiyarın bol tükürüklü ağzından sözcüklere döküldü.
36’lık Füsun tüm merakını ve ilgisini cafede oturduğu masada
bırakmış sipariş ettiği çayı dahi içmeyi unutmuş, ihtiyarın tiz sesinden anlatılan olaya pür dikkat kesilerek dinliyordu.
İhtiyar kadının sözüne bundan tam 3 yıl önceydi kızımın evindeydim cümlesi ile başladı ve sözcükler ihtiyarın biranda boğazına
ilmikler attı. İhtiyar kadın, nefes alıp vermede güçlükler yaşadı ve sözlerini
sürdürmeye devam etti.
‘ Eşimi kızım henüz 14 yaşında iken bir trafik kazasında
kaybetmiştim ve eşimi kaybetmenin ardından kızıma üvey baba kötülük yapmasın,
zarar vermesin, namusuna sarkıntılık yapmasın diye hiç evlenmedim. Kızım
üniversiteyi bitirdikten sonra damadım olan Baran ile evlenmek istediğini söylemişti
ve beni onunla tanıştırmıştı. O an kızımı kaybetmenin ve yalnız kalma korkusu
ile tepki göstermiştim ancak kızımın gözyaşlarına artık içim elvermiyor ve
durumu kabullenmiştim. Kızım evlendikten sonra benim yalnız kalmamam için aynı
evde birlikte yaşama teklifi etmişti eşi ile. Önce kabul etmedim ama çoğu
geceler, yalnızlığın ve ölümün verdiği korku ile daha fazla baş edemeyeceğimi
anladım ve kabul ettim. Kızımın evine yerleştikten sonra her iki torunuma ben
gündüzleri bakıyordum, onlar ile oyun oynuyor, filmler izliyor ve parka
birlikte gidiyorduk. Bir gün torunlarım ve kızım evde yok iken ben ve damadım
salonda oturmuş televizyon izliyorduk. Kızımın eşi, yani damadım, kızım evde
yok iken bir gün bana benden hoşlandığını ve hoşlantı duygusunun başlamasının
ardından kızıma karşı artık ilgisinin kalmadığını söyledi. O an ben ne
yapacağımı bilemedim, afallamıştım. Tüm ev eşyaları, duvarlar ile beraber tam
göğsümün ortasına çökmüş, dilim kilitlenmişti. Kızımın eşi, sevdiği yani benim
kanımdan olmasa da oğlum gibi gördüğüm biri bana bunları söylüyordu. Ne
diyeceğimi bilemiyordum, kalkmak, dövmek hatta kendimi parçalamak istiyordum
ama bir ceset gibi hareketsizdim, olduğum yerde öylece kalakalmıştım. Geldi
yanıma oturdu ve ellerimi tuttu, o an neye uğradığımı bilmiyor, şoku üzerimde
atamadan kendimi dakikalar sonra damadımın koynunda gördüm. Yıkılmıştım,
paramparçaydım, dışarıdan biri değil; ben öz be özannesi onun kocası ile
birlikte olmuş ve kızına, torunlarına ihanet etmişti. Bir gün kızım gece
nöbetinden hastaneden eve erken gelinceye kadar defalarca tekrar etti bu olay.
Kızım beni ve damadımı o hali ile görünce çılgına dönmüş bir şekilde bağırıp
çağırarak duvarları tekmelemeye, üzerimizdeki bataniye ve giysileri
parçalarcasına tüm apartmanı ayağa kaldırmıştı. Komşular zili çalıyor, ancak
bizden hiç kimse kapıya koşup cevap veremiyordu.Çocuklar, kızımın bağırış sesi
ile uyanmış, zırıl zırıl ağlıyordu. Kızım o gün evi terk etti, bir daha da hiç
eve uğramadı ve o günden sonra ilk kez bugün kızımı bir bijutericide gördüm. Damadım
da, daha sonra çocukları alıp kayıplara karıştı. Ben ortada öylece yalnız
kaldım ve aylarca terapi gördüm. Ayakta durmaya çalıştım, kendim ile baş başa
kalınca adımı anmaktan nefret ediyor ve kendimi öldürmek istiyordum. Ancak
hiçbirini yapmayı başaramadım. O gün bugün incik ve boncuklara ilgim arttı.
Kızım küçük iken ayakkabılarından tokalarına kadar her şeyinin boncuklu
olmasını isterdi, takılara inanılmaz düşkündü. Ve ben, kızıma karşı işlediğim
bu ağır ve iğrenç duygunun altında her gün milim milim eriyor ve günahlarımın
arasında taktığım incik ve boncuklar ile kaybolmak istiyordum. Bu boynumda ve
bileklerimde gördüğün aslında hepsi, ihanetin birer simgesi.’’ Diyerek hıçkıra
hıçkıra ağlamaya başladı. Derin bir sessizlikle kaplanan masayı sadece
ihtiyarın hıçkırık sesleri bölüyordu. İhtiyarın hikayesi 36’lık Füsun’nun dilini
taşlaştırmış, kirpiklerine sürdüğü rimeli de ağlamaktan yüzünü ve gözünü bir
ayakkabı boyacısının eli gibi simsiyah yapmıştı. İhtiyar ise, anlattığı
hikayenin ardından Füsun’un yüzündeki siyah boyaya uzun uzun bakarak nefes alıp
vermeye çalışıyordu.
YAZAN: EMİNE ALTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder